Akademi Dergisi - mfs

Yoğurt kurusu, kuru yoğurt, yoğurt tozu Türkiye'de köylerde yaşayan insanlar arasında, yoğurdunu tuzla karıştırıp da sonra kese benzeri bir beze koyanlar, ağır taşlar arasında sıkıştararak suyunu süzdürenler ve sonra yoğurt kurusu elde edenler de var. Bazı bölgelerde bu kuru yoğurdu kahvaltıda yemeyi tercih ediyorlar.

Aslında herkes kolayca içilebilir su üretebilir mi? Şunun benzeri bir "saf su damıtma/imbik cihazı"nı ev ortamında kullanarak, çok kirli olduğu bilinen şebeke suyundan saf suya yakın bir içme suyu elde etmek mümkün mü? Elde edilen suyun tadında acılaşma olur mu?Ayrıca suda koku oluşur mu? Günde kaç litre suyu sorunsuz şekilde damıtılabilir? Bir ayda elektrik faturasına ne kadar ek maliyet biner ...

Mı Düşündüm de gereksiz yükleri üzerimden topluca attığıma göre ve feraha çıkıp bolca vakit kazandığıma göre... Kendi işlerimle ilgilenirken ve son planlamalarımı yaparken, bir yandan da (siyasete hiç girmeden) burada çeşitli ilmi/bilimsel konularda istişareler, tartışmalar yapabiliriz. İlk konumuz "Kuru yoğurt" ya da "Yoğurt tozu" denilen şey olsun. Bildiğimiz yoğurdu kurutma makinelerinde kuru ...

Çok mühim olduğu ve herkesçe iyice anlaşılmadığı için, iyice derin sessizliğe çekilmekte olduğum şu günde, şu hususu da yazıyorum. İlerleyen günlerde benzeri birkaç son not daha paylaşırım. Türkiye'nin, Türkiye'deki herhangi bir grubun, kesimin, şahsın kefili değilim. Ben her şeyden gerçekten elimi, desteğimi, kontrolümü ya da uyguladığım setleri/manileri, yönlendirmeleri çektim. Bu güne kadar ...

Bundan sonra yokum Hiç lafı uzatmadan kısaca yazıyorum. Bundan sonra Türkiye'nin ve dünyanın hiçbir şeyine karışmayacağım. Kendi şirketlerimi kurup yatırımlarımı yapacağım. Keyfime bakacağım. Bir de stratejik danışmanlık şirketi kuracağım. En çok da bu şirket üzerinden kazanacağım. Yahudi, mason, kara paracı, satanist, LGBT diye bile ayırmadan, parasını veren bütün taraflara istihbarat satacağı ...

İnan bana, senin gibi kaç kişi kaldıysa, hiç dokunmayacağım, karışmayacağım onlara... "Bu millet de bu insanlık da sizin gibileri hak ediyor. Siz bu alemin denge çubuklarısınız. Acımadan gidin üzerlerine, her şeytanlığı yapın onlara." diyeceğim. Ben de bu işin sonunun böyle olmasını beklemiyordum, bu defa da bu kadar onursuz, şerefsiz, gayretsiz, vatansız, haysiyetsiz, münafık, riyakar, menfaatç ...

Bakalım bu saha, bu kadar ani ve büyük bir boşluğu doldurabilecek mi, savrulmadan yoluna devam edebilecek mi... Hiç gerek yoktu be, baksana şu Türk milleti denilen böceklere, lazımdın ulan onlara, nasıl, nasıl çektin gittin... Ve ben bu hatayı da nasıl yaptım.

Bu mücadelenin sonunun böyle olmasını hiç bekler miydin... Boşuna öldürdüm seni, bu milletin başına, senin gibi şiddetli bir insan şeytanı lazımdı. Hayatta kalmalıydın, yine bütün partileri ve liderleri finanse etmeliydin, yönlendirmeliydin. Yine "Türk milletinin en iyi ihraç ürünü askeri/ordusu" demeliydin. Yine insan, organ, uyuşturucu, silah ve daha ne varsa kaçakçılığını yaptırmalıydın ve CB ...

Boş yere öldün be George Soros... İnat ettin karşımda, yeni bir seçim tiyatrosunda, tasmaları elinde olan bütün itleri danışıklı dövüştürmek için ama bedelini canınla ödedin. Sözde seçim de ortada kaldı. Sizinkileri iyice panik, korku sardı. Ben de lanet ettim ve çekildim geri...

Türkiye'yi onlara dar ettiğim terör örgütlerine bile, masonlara bile, satanistlere bile, kriptolara bile karışmayacağım. Madem ki iyilik yaramıyor, asalet, cesaret, gayret hiç tesir etmiyor. O halde bir musibet, bin nasihattan evladır. Şunca gayretimin, hizmetimin karşılığını hep Allah'tan bekledim. Nazarında bir kıymetim varsa, şu herkesin önünde ettiğim duayı kabul etmesini dilerim: Allah'ım ...

Bundan sonra yokum. Şu Türkiye'nin yüzde 99'u yok olsa da umurumda değil. Hiçbir şeye karışmayacağım. Sokak ortasında zina edenlere de bebek kaçıranlara da milletin anasına bacısına sövenlere de karışmayacağım.

Böyle bir mağlubiyeti kabul ediyorum. Yapamadım. Benim suçum. Hatalı kararlar aldım. Yanlış mücadeleler sergiledim. Ciğeri beş para etmezlere inanmak, itibar etmek, güvenmek de en vahim hatalarımdı...

Evet... Mağlup olduk. İblis kazandı. Deccal kazandı. Kötülük kazandı. İslam düşmanları, insanlık düşmanları kazandı. Yalancılar, numaracılar, yiyiciler, kahpeler, adiler, namussuzlar, insan ve cin şeytanları kazandı.

Lanet gelsin sözde dostlara, müttefiklere, onca lafıp edip de hiçbir icraat sergilemeyenlere...

Lanet gelsin her yeri hukuksuzluk, zulüm, haksızlık, cinayet, eziyet, katliam, hastalık, uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık, arsızlık, namussuzluk, ibnelik, dolandırıcılık, çıplaklık, dedikodu, fitne, fesat dolu böyle bir memlekete...

Lanet gelsin çocuklarına böyle bir ülkede yaşama eziyeti, kötülüğü oluşturan ve üzerine düşen dik duruşu sergilemeyen babalara ve analara...

Lanet gelsin böyle amire, müdüre, memura, öğretmene...

Lanet gelsin böyle müftüye, böyle imama, böyle sözde din adamlarına...

Lanet gelsin böyle hakimlere, savcılara, güya hukuk adamlarına...

Lanet gelsin bu milete ve memlekete... Lanet gelsin böyle orduya, böyle emniyet teşkilatına, böyle sözde dava adamlarına...

Son sürece kadar yanımda durup da şu son süreçte korkanlar, geri duranlar ya da üç kuruş dünya menfaati için ya da geçici bir makam/mevki için yamulanlar da biliyorlar. Bu sürecin sonunda başlarına neler geleceğini de biliyorlar.

Ben, teşkilatımla birlikte, elimden gelenin çok çok fazlasını yapmıştım ama yine değmezmiş. Tekrara da gerek yok. Yıllardır her şeyi tekrar tekrar söyledim. Herkes neyin ne olduğunu biliyor, kuzu kuzu izleyenler de biliyor.

Baştan sona her yeri hukuksuzluk, ihanet ve suç dolu şu süreci, kuzu kuzu izleyen ve millet denilen şu sürü izledi, izliyor. Evet, bunu da izledi, izliyor. Kasaplık koyunun kasabını izlemesi misali izliyor.

Kapatın tezgahı, gidelim. Buraya kadardı. Bu millet bu fırsatı da kullanmadı. Elleri kolları bağlanmış bir avuç hain, hareket sahası bırakılmamış bir avuç korkak, çaresiz kaldıkları şu süreçte, danışıklı dövüşle, tutup yeni bir seçim tiyatrosu daha oynadı, oynuyor.

Hangi birini tekrar yazayım? Zaten herkes her şeyi biliyor. Yolun sonuna aslında 6 şubat sürecinin devamında gelinmişti. Orada "yeter artık" dediğimde, bu iş bitmişti. Geri dönmemeliydim, keyfime bakmalıydım. Onlarca ülkenin, onlarca devasa terör örgütünün ve mafyanın mahvettiği hayat şartlarımı düzeltmeye bakmalıydım. Bu millet denilen sürünün üzerine bir de ben basmalıydım. Yanlış yaptım...

O bebek hırsızı, o genç kız hırsızı, o insan kasabı, o Süfyan Tayyip, öyle bir afetin ve devamında devletin ortada görülmeyeşinin şoku devam ediyorken, bütün milllete sövdü, saydı... Karşısına geçtim, iki dakikada ayar çektim. O andan sonra bir daha aynı tavrı hiç sergileyemedi. Ya bu millet ne yaptı? Nasıl tahammül etti?

Öyle bir anda, geçmişi çürük, sabıkası olan, pisliğin teki olduğunu herkesin bildiği Haluk Levent, iyi adamı oynayabildi. Hangi milletin midesi bu kadarını kaldırabilirdi? Nasıl oldu da o kara paracı ve mason Kerem Kınık, bir de küstahça cümleler kurarak hala o makamda kalabildi? Bir millet, bu kadarına nasıl tahammül edebilirdi? Edebilne millet ya da insan denilebilir miydi?

Öyle bir anda Kızılay, zaten milletin yardımlarıyla, bağışlarıyla hazırlanmış olan çadırları, bir daha milletin bağışlarını toplamış birine sattı. Hem de aşırı yüksek paraya...

Öyle bir anda, devasa bir ordu, ortada yoktu. Sahaya sürdüm, ordumuz sahaya iniyordu, o resmi yetkili soysuzlar, son hamlelerle durdurdular. Sonra ne oldu? Neden beklediğim desteği bulamadım? Neden herkes üstüne düşenleri yapmadı? Bu millet, öyle bir anda ordusunun sahaya indirimemesine nasıl bu kadar az tepki gösterdi?

Yediler, içtiler, eğlendiler, kahkahalara devam ettiler. TV'larda hava bile değişmedi, sanki hiçbir şey olmadı, yollarına devam ettiler.

Öylesine büyük bir afette, kasten iletişimin kesildiği, sinyal kesiciler kullanıldığı bile ispat edildi, sürü işte, midesine baktı, uçkuruna baktı, etrafına dönüp bakmadı bile...

En vahim yanlışım da 6 Şubat cehenneminden bile hiç tesirlenmemiş bu insan suretli ama içi şeytanlaşmış, onur, haysiyet, şeref, namus, din, vatan diye değerleri kalmamış sürüye merhamet etmem oldu. Bırakacaktım, birkaç milyonu daha birkaç gün içinde ölüme terk edilecekti. Başlarındaki resmi kimlikli hainler tarafından ölüme terrk edileceklerdi. Kadınları, çocukları, kızları, bebekleri daha fazla ç ...

Zorlaya, zorlaya, zorlaya, ne gereği varsa, son senelerde de bu milleti ve devleti, bunca tehlikelerden koruduk. Arada da "Biliyorum, yanlış yapıyorum. Doğru karar değil ama merhametim baskın geliyor" diye diye bu yanlışı yaptım.

Ahlakıma, namusuma, aklıma, irademe bile sövüldü, iftiralar atıldı, senelerce izlediler. Bunlar güya müslümanlarmış, geçin müslümanlığı, insan kalan bunu yapabilir miydi?

Güya sansür varmış... Beni bu ülkede milyonla vatandaş, yıllardır biliyor. Lakin haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlar olmaktan geri durmadılar, durmuyorlar.

Fransa'da yüzlerce göçmen Pas de Calais boyunca kamplar kurdu ve teknelere atlayıp yasa dışı yollardan İngiltere'ye gitmek için doğru zamanı bekliyor.

Somut delile rağmen, vatan hainlerine, terörle işbirliği yapanlara, başka ülkelere çalışanlara, kara paracılık ve organcılık bile yapanlara dokunmadılar da beni içeri aldılar, şu sürünün umurunda olmadı. Ben, kendi teşkilatımın da gücüyle ,onlarca devletin baskısıyla içeride tutulyurken, yine de çıktım. Çıktığımın ertesi gün aynı şekilde, kaldığım yerden hizmetime devam ettim de insan denemez şu s ...

Millet aç yatıyorken, vergilerimizle satın alınmış olan gemi dolusu silah, mühimmat ve araçlarımızın çalındığını somut ispatla yayınladım, ortalığı karıştırdım da şu millet denilen şuursuz sürüye yaranamadım. Onları kendine getiremedim.

Ordumu da türlü türlü tehlikelerden, sorunlardan sürekli çıkartıp da aldım da yaranamadım.

Suriye'ye, güya terör karşı, aslında kara para ve daha fazla insan kaçakçılığı için defalarca operasyon yapılacaktı, her seferinde restleştim, engel oldum ve ümit aşıladım da şu millet denilen sürüye, tesir edemedim.

En tehlikeli, en riskli anlarda bayraktar oldum, gür sesle bağırdım, herkese cesaret aşıladım, ümit aşıladım da şu millet denilen sürüye zerre kadar faydalı olamadım. Onların toparlanmasını sağlayamadım.

Şu millet, şu devleti düze çıkartmak için, İngiltere'yi bile donanmasız bıraktım ve Fransa'yı bile ordusuz, beş parasız bıraktım. Uçak gemilerini bile dünyanın gözleri önünde restleşe restleşe oyundan düşürdüm de şu lanet millete yaranamadım.

O 6 şubat suni afetlerinden sonra, memleketin işgal edilmesine, kocaman kısımlarının parçalanıp elimizden alınmasına, milyonla yağmacıya milletin arazisinin, ırzının, evladının, malının peşkeş çekilmesine mani oldum da şu kahrolasıca millete yaranamadım. Onları ayara getiremedim.

"Kim seçilirsa, o ölecek. Bambaşka bir Türkiye'ye hazır mısınız?"

Senelerdir "helak olacaksınız" dedim, kaç kere tehir olmasına vesile oldum da sonunda büyük helak hadiselerinden biri de yaşandı, bir günde milyonla kişi öldü, yine bu millet ayar almadı.

BOP'u bile çökerttim de İsrail'in bile dibini oydum da Rusya'ya diz çöktürüp oradan oraya savurdum da Çin'e kafa tutup maliyesini yerden yere vurdum da şu milete yaranamadım.

ABD başkanlarını bile yıllardır ayara çektim de şu milleti ayara çekemedim.

Milletler arası mafyalara ve terör örgütlerine ve onlarla paslaşan onlarca büyük ülkenin hükumetlerine kafa tutup ayar çektim de şu millete yaranamadım.

“Depremin iki ayrı şekilde gerçekleştiğini…” “İlk önce ben uyandığımda, paralel uyandım, yatay bir şekilde deprem seyrediyordu. Ardından bir, 6 saniyelik, 7 saniyelik bir durma oldu. O durmanın ardından, deprem, artık o alttan vuran bir şekilde, sertleşti ve güçleşti…”

Yine bir İngiliz savaş gemisi, yine ciddi arıza, yine tuhaf bir açıklama Son süreçte adeta donanmasız kalan İngiltere'nin bir askeri gemisinde daha tuhaflıklar yaşanıyor. Telegraph gazetesinin yüklenici BAE Systems'e dayandırdığı iddiaya göre, kimliği belirsiz kişiler gemiye zarar vermişler. Gazeteye göre müteahhit, yaklaşık 60 kabloda hasar olduğunu ortaya çıkardı. Toplamda fırkateyn üzerine ...